-
ERDOĞAN KAYA

ERDOĞAN KAYA


Bir köy düğünü hikayesi

12 Eylül 2017 - 07:35

Bir öğretmenin Güneydoğuda yaşadığı hikayesini sizlerle paylaşmak istiyorum.

       Köy düğünlerinde, eskiden beri silah atılır, birçok insan "kör "bir kurşunla hayatını kaybeder. Hikaye- sini anlatacağım, olay, bundan beş sene önce geçmişti...O zaman o köyde, kan davası vardı, ben köye yeni tayin olmuştum...Genç bir öğretmen olarak, öğrencilerimin ruh dosyasını tutarken, tesadüfen, ailelerin bir birine düşman olduğunu öğrendim. Törelerin, ağaların, köylü üzerinde o denli etkisi vardı ki, köylü kadını doğuracağı zaman, taştan medet umuyordu. Hastalandığı zaman, kadın , namahrem  diye doktora götürülmuyordu. ağaların, her dediği kanun yerine geçiyordu.

     Kışın çok uzun olduğu, yazın kısa olduğu bu köyde, insanlar hayvanlarla birlikte yaşıyordu..Yer yataklarında, çocuklar ile , anne ve baba birlikte yatıyordu..Kızlar, daha erken bulüğe girdiği için onüç yaşına basınca, kocaya veriliyordu. "Çocuk yaşta kızınızı niye veriyorsunuz ? "deyince. "Vallaha Gurban, bir boğaz eksilir !"diye kendilerini haklı göstermeye çalışıyorlardı. Töre, köylülerin hayatında o kadar etkindi ki, kız, sevdiği bir erkekle evlenemezdi. Şıhın, veya köy ağalarının etkisi büyüktü. Seçme hakkı bile yoktu, köy delikanlısının. Akraba evliliği yaygındı. Erkek çocuk, aile içinde üstün bir yere sahipti, daha ilkokula giden erkek çocuğunun eline, kaleşenkof tutuşturuluyordu. Evler seyrekti. Yazın yaylaya çıkılırdı. Ağaların kendilerine ait, özel konakları vardı, silahlı adamları vardı. Ağalar arasında, tarla yüzünden , kadın yüzünden kavga eksik olmazdı, D...ceza evinde yatan üç hükümlüden biri bu köydendi..

      Düğünler, renkli olurdu. Ağaların düğünü başka olurdu. Koyunlar kesilir, kazanlarda etler haşlanır sofralar kurulur, bir kuş sütünün eksik olduğu sofralarda, her çeşit et yemeğinden tutun, tatlıya sebze yemeğine, elma, armut, şeftali, muz , türlü meyveler, ve rakı, şarap, bira ile süslü masalarda milletvekillleri, aşiret ileri gelenleri, komşu köyden okuntuya gelenler yer-içerdi. Jandarma komutanı tarafından , köyde silah atılması yasak edildiği halde, yine, kafayı bulan gençler, hatta milletvekilleri silah atarlardı...Her sene, düğünde, bu yüzden, serseri kurşunla bir erkek, yahut kadın, kız, çocuk ,yaşlı vurulurdu..

       Köy Muhtarı, imam, düğünlerde silah atılmasını önlemek için çok çalıştık ama, ne yazık ki önleyemedik. O acı olayı ta ki yaşıyana kadar.

      Osman, Zor ağanın tek oğluydu. Esmer uzun boylu, siyah saçlı, iri kemikli, geniş omuzlu bir delikanlıydı. Ağa oğlu olmasına rağmen, kimsenin kalbini kırmamıştı bu güne kadar...Fakir köy kızlarının düğünne gider, onlara altın takar, köylünün bir sıkıntısı olunca yardım eder..Marabaya, iyi davranır, çok yakışıklı olduğu için, kızların kalbinde ayrı bir yer ederdi.

      Babası, yaşlanınca, tahsilini yarıda bırakarak aşiretinin başına geçmişti. Cano, kız, sözlüsüydü. Uzun boylu, esmer, siyah saçları ta topuklarına kadar uzanan, burnu hızmalı, bir Acem kızıydı. O gün, Osman , babasının dostu bir ağanın düğününe davet edilmişti, Damların üstüne çıkan kadınlar, kızlar, çocuklar, çalan davul-zurnanın ahengine kendini kaptırmış, halay çekiyorlardı. Deli Apti, Cano kızın ağa oğluna varmasını içine sindiremiyordu. Kızı, bir düğünde görmüş, o günden sonra, aklı-fikri ona takılıp kalmıştı.Yaşlı annesi, "Oğlum, davul da dengi dengine çalar, Cano kız, ağa kızı, senin gibi yanaşmaya varırmı ?" diye vaz geçirmek için, çok uğraşmış, benim o Osman denen adamdan neyim eksik ana ! Ben ondan da yakışıklıyım, onu da bir ana doğurdu ben, de, ölünce, mal-mülk para etmiyor, zengin de fakir de kuru bir kefene sarılyor !"diye öfkeyle karşı çıkmıştı.

       Osman'ın , bir ağanın oğlunun düğününe davet edildiğini duyunca, köyün yanından geçen şoseye çıkmış, bir otobüse el kaldırarak , binmiş, düğünün olduğu köyün yakında inerek, köye yürüyerek gitmişti.

       Abdi, belinde, duran silahı yokladı. Düğün evinin daha da kalabalıklaşmasını bekledi. Akşam olmuştu. Renkli lambaların ışığında, davul-zurna sesleri ortalığı yıkıyordu. Halay, hızlanmıştı. Osman, başta, elinde beyaz bir mendil, dönüp duruyordu. Silahlar çıkarılıp atılmaya başlandı. Apti, de kalabalığın arasına girdi, silahını çıkarıp ateş etmek istedi. Tabancayı yukarı tuttu, tutukluk yapmıştı, tetiğe dokundu, içinden küfretti, sonra tabancanın namlusunu yana çevirdi, ve tetiğe tekrar dokundu. Osman, tam alnının ortasından vurulmuştu, sendeledi, Cano çılgın gibi kalabalığın arasına daldı "Osmaaaan !"diye bağırdı. Halay çeken erkeklerde donmuş kalmıştı. Deli Apti, o şaşkınlıktan yararlanarak, bir kanadı kırık avlu kapısından dışarı çıkıp gitti.

     Osman, yerde cansız yatıyordu. Alnında koyu bir kan, vardı, işliğine akıyordu. 

 

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum