-
ERDOĞAN KAYA

ERDOĞAN KAYA


Yaşlılarımıza bakışımız nasıl?

11 Temmuz 2018 - 08:33

       Yolda giderken, bir ihtiyar gördünüz, kaldırımdan çıkamıyor, elindeki poşeti taşıyamıyor veyahut yürümekte zorluk çekiyor. İnsanlık görevi olarak elinden tutup yardım edermisiniz? Yoksa ne işin var çarşıda pazarda evinde otursan olmaz mı dersiniz? Hatta daha ileri gidip, bir an evvel ölseler de görüntüleri kaybolsa mı dersiniz? Demeye derzsiniz de, yarın bizlerde onlar gibi olduğumuzda bu sözlere ne kadar tahammül ederiz? Aynada yer değiştirip kendimize bir bakarmıyız? Gelin yaşlılık ve ölümü sevmeye birlikte göz atalım.

      İhtiyarlar ile ilgili Peygamberimiz bir hadislerinde: “ Eğer Allah’ın beli bükülmüş kulları, süt emen yavrular, otlayan hayvanlar olmasaydı, başınıza sağanak sağanak ve kesintisiz azap yağardı” buyurmaktadır. (camiü’s sağir)

      Ne acıdır ki, ihtiyarlardan bıkma ile ilgili sözleri çok duyar ve işitirsiniz. Yaşlı ve hastaya bakmanın ne kadar zor olduğunu, bunlar başınıza geldiğinizde daha iyi anlarsınız. Öyle zamanlar yaşarsınız ki, babanız da olsa; “Yarab elini eteğini deşirsin de kurtulayım” dediğiniz olur.

      Hasta ve yaşlı yakınlarına bakmayanları gördüğünüzde, eğer ona iyi muamele edilmediğini fark ederseniz, onun yakınları hakkında çok ağır sözler söylersiniz. Hal bu ki, işin iç yüz öyle değildir. Burada önemli olan zoru başarmaktır. Bende öyle zannederdim. Rahmetli babamın rahatsızlığı nedeni ile üç ay beraber kaldım. Hafıza kaybı da olmuştu, bakımı o kadar zordu ki, bir hafta dayanmanız mümkün değildi.

     Bende bezen yakınlarını ihmal edenlere kızardım. Başıma gelince gördüm ki, çok büyük sabır isteyen bir bakım. Ama Allah’tan sabır ve yardım istedim. İnanırımsınız,  Cenab-ı Hak bana öyle bir sabır verdi ki, ölümüne bile çok üzüldüm. Kırk sene yaşamadığım baba oğul ilişkisini o üç ayda yaşadım. Babamın dizinin dibinde hiç bu kadar oturup sohbet etmemiştim. 24 saat hiç uyumadan günlerce oturup sohbet ettim. Bundan hiç rahatsız olmadım. Bazen biraderler dinlendirdiler o kadar. Yani Allah ataya bakmanın sabrını inanın veriyor. İhtiyarlığımda çevreye nasıl davranmam gerektiğini o zaman yakinen öğrendim.

      Yaşlılarımız evde otursa hanımlar rahatsız oluyor. Dışarıya çıksa ancak camiye gidip geliyor. Çarşıya pazara gitse zaten zor yürüyüp, gözü görmüyor. Anlayacağınız herkes onları horluyor. Ama bir gün bizimde onların durumuna düşeceğimizi hiç hatırlamıyoruz. Hâlbuki yukarda bahsettiğimiz hadisi şerifte ki belirtildiği üzere onların bize birer rahmet sebebi olduklarını bilmeliyiz. Kendimizi ihtiyarlığa hazırlamalıyız. Kadını erkeği bunu iyi bilmelidirler. Yine Peygamber (s.a.v.) bir hadislerinde buyuruyor ki:

    “Gençlerinizin en hayırlısı, ihtiyarlarınız gibi ölümü düşünen, gençlik heves atına mağlup olmayıp gaflette boğulmayandır. İhtiyarlarınızın en kötüsü gaflet ve nefsin isteklerine uymada gençlere benzemek isteyen, çocukçasına nefsin heveslerine uyandır” buyurmaktadır.

    Yaşlılığa bir başka pencereden bakacak olursak, insanlar imanı nispetinde ölümden korkarlar. Ölümü aklına getirmekten bile korkanlar var. Ama ölümü severek karşılayanlar da var. Ölüm sevilirimi diyenleri duyar gibiyim. Her şey ölmekte ama ölüm ölmemektedir. Adına ölmeyen ölüm desek daha doğru olacaktır. İnsanlar imanen güçlü ise ve ahirete iyi hazırlanmış ise, ölümden zaten korkmaz. Azığı az veya hiç olmayanlar ise, son nefeslerinde bile ölümden korkarlar.

    Allah onlara öyle bir çaresizlik, güçsüzlük ve yaşam umutsuzluğu veriyor ki, ihtiyarlar ölmeden ölümü seviyor. Bir an önce ölmeyi istiyor. Ölümden korkanlarda, çaresiz kalıp o yolculuğa bir an evvel çıkmak istiyor. Yani ölüm kendini size sevdiriyor.

YORUMLAR

  • 0 Yorum