-
FUAT TÜRKER

FUAT TÜRKER

'in Kaleminden...

Dinler ve Savaş

29 Ağustos 2017 - 03:14

Bugün dünyaya hâkim olan hiçbir ideoloji ya da siyasi görüş dinlerin özü kadar barışçı değildir. Dünyayı yönetenler arasında sevgi, saygı, dostluk, merhamet ve fedakârlığı samimi olarak savunan lider sayısı çok azdır. İlişkiler çıkar ve hesap temelleri üzerine kurulur. Hangi ideoloji yemeğini, evini, barkını, imkânlarını paylaşmayı savunan üstün ahlâkı savunur? Hangi siyasi yaklaşım samimi inancın gereği olan fedakârlığı, yardımseverliği ve merhameti öngörür?

“Yüz milyonlarca insanın canına mal olan savaşların hiçbiri dini temelli çatışmalar değildi. Bu gerçeğin aksine, 20. yüzyıl boyunca kanlı savaşların temelinde din kavgaları olduğunu iddia eden kara bir propaganda yapıldı. Oysa din savaşlarına en çok örnek gösterilen haçlı seferlerinde bile Avrupa’dan gelen bir grup çapulcu, Hıristiyan kentleri yağmalamıştı. 4. haçlı seferinde, o günkü adıyla Konstantinopol, yani İstanbul, haçlı ordusu tarafından işgal edildi ve yağmalandı… Ortaçağ ve yeniçağda Katolik kilisesinin ruhani liderliğini üstlenen papalar, çoğu zaman siyasetin bir aktörü haline getirildiler. Protestan, Katolik, Ortodokslar arasındaki savaşlar, gerçekte Güney Avrupa, Rusya, Kıta Avrupa’sı ve İngiltere arasındaki güç kavgalarının yansımalarıydı. Benzer şekilde mezhep kavgaları da kabileler ya da ırklar arasındaki siyasi mücadelelerin bir sonucudur.

Komünizm sözde devrimler ile gelişmeyi savunurken, Faşizmin temel ilkesi üstün ırkların aşağı ırklara şiddet kullanarak üstünlük sağlamasıdır. Vahşi kapitalizm büyük balığın küçük balığı yuttuğu bir düzendir. Savaşların gerçek nedenleri ulusal çıkarlar, ekonomik pasta kazanma, siyasi üstünlük veya sömürgeciliktir.” (http://www.gundemanaliz.com)

Philip ve Axelrod'un üç ciltlik "Savaş Ansiklopedisi", insanlık tarihi boyunca yürütülen yaklaşık 1.763 savaşı anlatır. Gerçek şu ki, dini olmayan motivasyonlar ve doğalcı felsefeler insanlığın savaşlarının neredeyse tümünün sorumluluğunu üstlenir. RJ Rummel'ın "Hükümet Tarafından Ölümcül Siyaset ve Ölüm" adlı çalışmasına göre Tanrı fikriyle hiçbir ilgisi olmayan hükümet rejimleri sırasında milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir.

Örneğin; Joseph Stalin döneminde 42.672.000, Mao Zedong döneminde 37.828.000, Adolf Hitler döneminde 20.946.000, Çan Kay Şek döneminde 10.214.000, Vladimir Lenin döneminde 4.017,000, Hideki Tojo döneminde 3.990.000, Pol Pot döneminde 2.397.003 ve toplam olarak yaklaşık 360 milyon kişi öldürüldü.

İslam’da Savaş

İslam'a göre yalnızca zorunlu olunduğunda savaşa başvurulur ve savaş belirli insani ve ahlâki sınırlar içinde yürütülür. Savaş bir ‘istenmeyen zorunluluk’tur. Kur’an savaş iznini, baskı ve zulüm durumunda verir. "Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez.” (Bakara Suresi, 190) ayetiyle sebepsiz kışkırtmaya ve gereksiz şiddet kullanımına karşı uyarır.

Peygamberimiz(asm)'ın hayatına baktığımızda ancak zorunlu hallerde savaşa çıkıldığını ve savunma amaçlı olarak savaşıldığını görürüz. Mekke'deki putperest toplumda azınlık olarak yaşadıkları dönemde hakaret, eziyet ve işkenceler yapıldığı, kimi öldürüldüğü, kiminin evleri ve malları yağmalandığı halde Müslümanlar asla şiddete başvurmadılar ve putperest toplumu hep barışa davet ettiler.

Hicret ettikleri Medine'de kendi siyasi yapılarını oluşturduktan sonra dahi, Mekke müşriklerine karşı şiddet kullanmadılar. Ancak "Kendilerine zulmedilmesi dolayısıyla, onlara karşı savaş açılana (mü'minlere, savaşma) izni verildi. Şüphesiz Allah, onlara yardım etmeye güç yetirendir. Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar...” (Hac Suresi, 39-40) ayetinin vahyi ile Peygamberimiz ümmetine savaş hazırlığını emretti.

Mekke'nin fethi sırasında bile tek bir kişinin burnu kanamadı. Peygamberimiz(asm), şehrin ileri gelenlerinden intikam almak bir yana onları affetti. Müslümanların barışçılığı Kur'an'da emredilen İslamî esaslardan kaynaklanır;

Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever. Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır... (Mümtehine Suresi, 8-9)

Yukarıdaki ayet Müslümanların Kur'anî bakış açılarını belirler. Müslüman, Müslüman olmayan herkese iyilikle davranır ancak bir saldırı karşısında gerekli olursa savaş da adilane, insanî ve ahlâkî sınırlar içinde gerçekleşir.

Cihad'ın masum insanlara yönelik şiddet eylemini tanımlamak için kullanılması çok büyük yanılgıdır. İslam savaşa karşı barışı, ölüme karşı hayatı, cezalandırmaya karşı bağışlamayı teşvik eder.

İslam'ın siyasî konulardaki insanî ve ılımlı hüküm ve prensipleri, Müslüman olmayan pek çok tarihçi ve teolog tarafından da dile getirilir. Örneğin eski bir rahibe ve Ortadoğu tarihi konusunda uzman ateist İngiliz tarihçi Karen Armstrong, Holy War (Kutsal Savaş) kitabında konuyla ilgili şunları yazar:

"İslam kelimesi Arapça'da barış kelimesiyle aynı kökten gelir ve Kur'an, savaşı, Tanrı'nın rızasına aykırı gelen anormal bir durum olarak lanetler... İslam, karşı tarafı yok etmeye yönelik veya saldırgan bir savaşı onaylamamaktadır, Tevrat'ın ilk beş kitabındaki yaklaşımın aksine. Hıristiyanlıktan daha gerçekçi bir din olarak, İslam savaşın kaçınılmaz olduğunu kabul etmekte ve bazı durumlarda zulüm ve acıyı durdurmak için olumlu bir görev olarak görmektedir. (Ama) Kur'an savaşın sınırlı olması gerektiğini ve olabildiğince insancıl bir şekilde yürütülmesini öğretir. Muhammed sadece Mekkelilerle değil, aynı zamanda bölgedeki Yahudi kabileleriyle ve Yahudilerle işbirliği yaparak kendisine karşı bir saldırı planlayan Suriye'deki Hristiyan kabileleriyle mücadele etmek zorunda kalmıştır. Ama bu yine de onun "Kitap Ehli"ni lânetlemesi gibi bir sonuç doğurmamıştır… Onun Müslümanları kendilerini savunmak durumunda kalmışlar, ama düşmanlarının dinine karşı kutsal bir savaşa girişmemişlerdir. Muhammed azad ettiği kölesi Zeyd'i bir Müslüman ordusunun kumandanı olarak Hıristiyanlara karşı savaşa gönderdiğinde, onlara Tanrı yolunda cesurca ama insancıl şekilde savaşmalarını emretmiştir. Rahipleri, keşişleri veya rahibeleri taciz etmemeli veya savaşmayan güçsüz insanları hedef almamalıdırlar. Sivillere yönelik hiç bir katliam gerçekleştirilmemeli, tek bir ağaç bile kesilmemeli, hiç bir şey yıkılmamalıdır. (Karen Armstrong, Holy War, MacMillian London Limited, 1988, p. 25)

Müslümanlar tarihte hiç bir zaman "bozguncu" olmamış, gittikleri her yere güvenlik ve huzur götürmüşlerdir. İslam bozgunculuğu lanetler, İslam barıştır. Bozguncular ne zaman savaş amacıyla bir ateş alevlendirirlerse Allah onu söndürür.

Tarihî deliller açıktır; dinin savaşın birinci sebebi olduğu iddiası büyük bir yalandır. Savaşların ana sebebi şiddeti yücelten ideolojiler üzerine bina edilmiş çıkar çatışmalarıdır. İnsanlığın yüzlerce senelik ayıbı olan katliamları, soykırımları meşru gösterecek geçerli hiçbir sebep yoktur. Savaşların kazananı yoktur; insanlıktır kaybeden. Ve “Allah barış yurduna çağırır.” (Yunus Suresi, 25)

 

 

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum