-
FUAT TÜRKER

FUAT TÜRKER

'in Kaleminden...

Tv Ekranından Hayat

16 Şubat 2015 - 10:25

Günümüz yazılı ve görsel medyası belli bir dünya görüşünü yaygınlaştırarak ağır bir toplumsal yükümlülük üstleniyor. Doz günden güne artırılarak, ‘hayatını yaşa’ görüşü insanlara benimsetilmeye çalışılıyor.

İnsanların çok fazla düşünmeleri istenmiyor. Zihinleri eğlenceyle, tv dizi ve programlarıyla meşgul ediliyor. Birçok insan ekranda gördükleri dışında pek bir şey bilmiyor; ne verilirse onu alıyor. Bugün ne giyeceğini, ne yiyeceğini, nereye gideceğini ekrandan öğreniyor.

Gün boyu dikdörtgen ekranlarda hep ‘aşk üçgenleri’ izleniyor. Esas oğlan ve esas kızla ağlanıyor, gülünüyor. Onların derdi en fazla da kadınları geriyor. Ertesi gün, akşam izlenen dizi filmler üzerine yine saatler süren yorumlar yapılıyor. Kötü karakterlerden -adeta gerçekmiş gibi-nefretle, iyilerden sevgiyle söz ediliyor. Bir türlü kavuşamayan sevgililer için neredeyse dualar ediliyor.

Birbirini adeta ilah edinen, birbirine ‘tapan’, ‘nereye baksa onu gören’, ‘hep onu düşünen’ aşıkların, insana Rabbini unutturan, Allah'ı anmaktan alıkoyan şirk içindeki ‘aşk’ları normal görülüyor. Hatta kaynağını Allah aşkından almayan romantik aşkı yaşama konusunda, "aşk yaşamaktan korkmayın", "koşulsuz sevin", "duygularınızı bastırmayın"  gibi telkinlerle cesaretlendirilerek insanlar şirke sürükleniyor.



Gazete ve televizyonlarda hemen her gün eşcinseller görmek ise toplumda artık kanıksanır oldu. Televizyon programlarında ve dizi filmlerde eşcinsel karakterlere yer vererek, eğlence programlarında eşcinsel taklitleri yapılarak, hatta yemek programlarında erkek ve bayan yarışmacıların yanısıra bir de eşcinsel yarışmacı tercih edilerek topluma 3. cins telkini veriliyor. Dahası, özellikle çocukların severek izledikleri tv dizilerinde abartılı eşcinsel karakterler ekranlara getiriliyor.



Medya, Toplum ve Evlilik

Birçok tv kanalında ise evlilik programı adı altında dehşet verici programlar yapılıyor. Erkek adaylar milyonların gözü önünde “elimde şu mallarım var,  karşılığında da şöyle birini istiyorum” şeklinde adeta mal beyanında bulunuyorlar. Buna bir bakıma mecbur kalıyorlar; çünkü bayan adayların da taliplerine ilk sorusu genellikle bu yönde oluyor.

Medyanın ve toplumun yönlendirmesiyle eş seçiminde kıstas yanlış olunca kuşkusuz eş de yanlış oluyor. Bazı genç kızlar eş adayının yalnızca boyuna posuna bakıyor, evine, arabasına, servetine bakıyor. Ev beton yığınıdır, otomobil metal, insan da et-kemik yığınıdır. Bunlara bağlanamaz insan; bunlarla mutlu olunmaz. İnsanda akıl, iman, Allah sevgisi ve korkusu olmalı. İnsan derinliğe, Allah sevgisine, akla, imana bağlanır. Bunları ölçü almayan birçok genç kız, ölü bir dünyada yaşıyor.

Yıldızım demiştim Resulullah(asm)’ın sevgili eşine; Muhammed’in Hatice’sine. O ilmi merak, kâinatı okuma ve hayatı anlamlandırma azmi içindeydi. Her dönem nesne değil özneydi. Kur’an’ın ilk emirleri olan "Oku" ve "Uyar"ı muhatap alan ve uygulayan ilk kadın öğretmendi aynı zamanda. Bugün toplumun sisteminin koyduğu yalnızca “evlen”, “doğur”, “büyüt”, “pişir”, “yıka”, “temizle” gibi emirlerin muhatabı olan ve arta kalan zamanlarını “harcayan”, arkadaşlarıyla boş sohbetler yapan, geceler boyu dizi film izleyen ve saatlerce üzerine konuşan kimi Müslüman kadınlar için de örnek olmalı Hatice(ra)… O, İslam’a hizmet için yaşın, işin ve uğraşların mazeret olmayacağı mesajını veriyor, Muhammed’i gibi Allah için yaşayarak, O’nun “mümin müminin aynasıdır” hadisinin ne kadar doğru olduğunu kanıtlıyordu.

Medya ve Aile

Çocuğun ilk öğretmeni annesidir. Ancak bugün çocuklar ilk bilgilerini de anneleri yerine televizyonlardan alıyorlar. Medyanın bilinçli kullanımı toplumda yerleştirilemediği takdirde bu sürecin devam edeceği anlaşılıyor. Medya insanları yönlendiriyor; özellikle kadınlar televizyonda izleyecekleri program saatine göre işlerini düzenliyorlar. Evlerde aileleri bir araya getiren akşam yemekleri bile genellikle ayaküstü geçiştiriliyor ya da tv karşısında yeniyor. Aile bireyleri iletişim eksikliği yaşıyor; anne baba izledikleri programlar farklı olduğundan ayrı odalarda oturuyor, çocuklar daha çok odalarında müzik dinliyor, bilgisayarda vakit geçiriyorlar. İletişim eksikliği yerine iletişim kopukluğu ifadesi, yaşanan durumla daha iyi örtüşüyor.    

Aile, bir çocuğun en fazla ihtiyaç hissettiği, yerine bir başka ‘şey’ konulamayan, konulsa bile çocuğu yeterince mutlu etmeyen tek yapı. Çocuk tüm değerleri orada öğreniyor; eğitim sürecinde konan her tuğla onu inşa ediyor, çocuk kendisi oluyor.

Tüm bunlara rağmen, uzun yıllardır medyanın ve özellikle de televizyon programlarının ahlâki değerlerde neden olduğu bozulmanın düzelmesi ve tamamen ortadan kalkması çözümsüz değildir. Allah'ın beğendiği ahlâkın getirdiği aklın, özverinin, yardımlaşmanın ve hoşgörünün anlatılması, yayılması ve televizyonlarda güzel ahlâka uygun programların yayınlanması ile bu mümkündür.             

Güzel ahlâkı gerçek anlamda yaşayan annelerin yetiştirip eğittiği çocuk, topluma, devletine ve milletine yararlı bir yurttaş, ailesini seven, saygılı bir evlat, özverili bir arkadaştır. Bu yapıdaki bireylerin oluşturduğu bir milletin huzurlu, mutlu ve birlik ruhuna sahip güven dolu bir yaşamı olur. Birbirinin ‘farkında’ olan, birbirine sevgi ile bakan, samimi, içten insanlardan oluşan ailelerin çoğalması, toplumun geleceği için en önemli güvencelerden biridir.