-
RAMAZAN TOPRAK

RAMAZAN TOPRAK


'ağa'

31 Ağustos 2015 - 16:24

'ihtilal önce kendi evlatlarını yer'in

dünya örneklerine bakıldığında,

ihtilal yapanların içinden

en ihtiraslısı, en komplekslisi,

fikrî düzeyi düşük olanı en tehlikelisi..

bu bir vak'a/olgu.. bunun sonucu olsa gerek,

diğerlerini 'mal'ın ortağı gibi görmeye başlar,

ne kadar çok ortak o kadar azalan pay,

ne kadar az ortak o kadar çoğalan pay..

ortak yoksa aliyy'ül-a'lâ, 'mal'a tek başına konar..

bir de,

ne kadar çok ortak o kadar çok yük..

onları taşımamak için gemiden atmak gerek..

yine, yolundaki çakıl taşları gibi engel gördüğü

ortaklar, yolculukta yükleri paylaşmak için değil

iktidarını/gücünü paylaşmak için vardır..

nihayet,

yola çıktığı arkadaşlarının yanında

o sıradan herhangi biridir,

ayrıcalığı özelliği yoktur,

o'na aynı hizadan bakarlar,

o burun farkıyla öne çıkmıştır,

onların yanında fazlaca şişinemez,

söyledikleri tartışılır, emir telâkki edilmez,

eleştirilir, itiraz edilir, sorgulanır, engel olunur,

normal biri gibi muamele gösterilir.. o yüzden

kendini olağanüstü biri hissedemez,

hayal ettiği gibi hissedemez..



ilk işi, onlardan kurtulmak..

ama belli bir plan dahilinde.. bu amaçla,

mümkün olabilen en kısa zamana yayılarak

üçer beşer otuzar kırkar ortaklar ekarte edilir..

edilirken tasfiye ediliyor gibi değil

onore ederek öve öve evlerine gönderilir..

ki, tasfiye edilenler manzaraya ayıkır da

bir araya gelip sözleşirler ve üst perdeden,

"heyy! n'oluyoruz be, sen kim oluyorsun da bizi ..."

duruşuna geçerlerse, başlamadan biteceği için

atılacak her adım her hamle itinayla belirlenir,

infazları pardon işlemleri tez elden yapılarak

tatlı dil güler yüzle uğurlanırlar.. giderken de

"yakında yine beraber olacağız' denilerek

muhtemel tepkileri peşinen satın alınır,

karşılığında kocaman bi'umut verilir..



eh artık, ekip yenilenmeye başlar..

yeni gelenler ortak değil birer çalışandır..

malın mülkün çiftliğin gücün sahibi tek başına o'dur..

yeniler gelirken bunu kabullenerek gelmişlerdir..

hatta kendilerine çiflikte yer verme lütfu için

minnettarlıklarını ifade ede ede bitiremezler..

yeniler için bir lütuftur, ihtilalcibaşı..

ulaşılamayana ulaşmış olmanın ayrıcalığıyla

ağzının içine bakarlar, 'bi'emri olur mu acep' diye..

hizmette hürmette emir almada hiç kusur edilir mi..?

keza itiraz etmek, engel çıkarmak ne demek,

her ricası emir telakki edilir, hele hele

eleştirmek sorgulamak ulü'l-emre karşı gelmektir,

bu da yaratıcıya karşı gelmek gibidir, nerdeyse..

yeniler, iktidarını/gücünü paylaşmak için değil

o'nun ağır! yükünü sırtından almak için vardır..

onca emeğin bir uhrevi karşılığı olacak elbet,

"mukaddes yükün mukaddes hamalı" olmak yetmez mi..?

onca emeğin dünyevi karşılığı mı,

ehh, ağa'nın eli tutulmazmış, ne lütfederse,

az çalışana, az yanaşana yanaşmalık, ırgatlık,

orta düzeydekilere marabalık, kahyalık,

çok çalışıp çok yanaşana başkahyalık.. geçici de olsa..



yenilerin yanında tartışılmazdır artık,

insanüstü bir varlıktır ihtilalcibaşı, yeni ağa..

beyaz kefenle kendini adadığı ahâliye

yaratıcının bir lütfu olduğunu düşünmeye,

"bu kadar izzet ikram hürmet durduk yerde olmuyor,

özel olarak seçilmiş biri olmasam bunlar olur mu"

diye "özel olarak gönderildiğine" inanmaya başlar..

en tehlikelisi ve sonun başlangıcı nokta burasıdır..

bu aşamadan sonra buna göre muamele ister..

kusursuz hürmet için yarış içinde olmalıdırlar..

hürmette kusur affedilmez suçlar arasındadır artık..

ne'ka' yanaşmalık, o'ka' konağa ağa'ya yakınlık..

tek başına kalmıştır ağa.. tartışılmazdır ya,

ağzından her çıkanda bir hayır vardır,

her hareketinde, her davranışında

teb'a için nice hikmetler gizlidir, bilmeseler de..



bu aşamadan sonra çiftliğindekiler ağa'ya az gelir..

dışarıdakiler de içerdekiler gibi teb'a olmak zorundadır..

dedik ya, herkes için eşi menendi bulunmaz biridir ağa..

konağındaki "yaratıcının yeryüzündeki halifesi" tablo'sunu

nasıl bilmez nasıl 'görmez' haddini bilmezler..!

(size haddinizi bildirirdi ama zamanı değil)

kadir kıymet bilmez nankörler, n'olcak..!

kızar tabii.. hizmetin hürmetin azamisi bile

derinleşen tatminsizliğini gideremez..

kötü olmamak için daha doğrusu

onların seviyesine düşmemek için çiftliğine döner..

yorgun düşmüştür, sert adımlarla hızla odasına çekilir..

kimseyle hatta hanımağa'yla bile konuşmaz..

günün ağırlığıyla sedire uzanır, uyuyakalır..



bir de ne görsün, çiftliği cayır cayır yanıyor..

'bin dereden su getir'mek için sokağa atar kendini, 'yola düşer'

derken koşup gelen başkahya yahya, "ağam çiftlik yanıyor"

deyip sertçe dürter.. dürtülür dürtülmez uyanır ağa..

kan ter içinde gözlerini ovuştururken başkahya yine,

"ağam, uyan artık ağam, üsküdar'da sabah oldu,

siz uyuyalı yıllar aman saatler oldu,

birileri ahır ile samanlığı ateşe vermiş..

herkes uyandı, kala kala bi'siz kaldınız uyuyan"

yarı uykulu vaziyette bas bas bağırır ağa,

"n'oldu, çiftliğim mi yanıyooo..?"

*

ihtilalden girdik ağalıktan çıktık..

ihtilalcibaşılar da büyük ideallerle girdiği

yoldan, ağa olduktan sonra çıkmıyorlar mıydı..?

üzgünüz, iyi sonla bitirmek isterdik, lâkin

ağa hikayelerinin sonu hep kötü bitiyor da..

sahi, ağa için 'kötü' olan ahâli için 'iyi' değil miydi..?



E-Posta: [email protected]