-
ALİ GENÇ

ALİ GENÇ


İMANIYLA DÜNYA MAKAM VE PARASINI ELİNİN TERSİYLE REDDEDEN YİĞİT "SUDANLI ZENCİ MUSA!!!"

22 Eylül 2021 - 04:28

  Bu günden başlayarak bulabildiğim tüm kaynaklardan kahramanlık destanını yazacağım ve  imanıyla dinsiz vatan haini olan bölücü ırkçılara Osmanlı tokadı gibi bir tokat atarak tüm bildiklerinin yanlışını yüzlerine vuracak.

    Irkçılık konusundaki iddialarını çürütecek bir  hayatı  yaşayan yani Müslümanların Müslümanın kardeşi olduğunu ete kemiğe büründürmeyi kanıtlayan Sudanlı Zenci(Zenci kelimesini ayırım için  değil aksine bir kişinin renginin, ırkının, soyunun ve sopunun  vatanseverlik konu olduğunda hiç mi hiç bir öneminin olmayacağı gerçeğini ortaya koymak için yazıyorum)

   Musa gerçek anlamda dinimiz İslam’dan aldığı imanıyla tek başına bile kahramanlık destanını yazan  tarih boyunca kendisi gibi imanıyla Hakkın rızası için çaba sarf eden bir mücahit din kardeşimizdir.!!!
  Bugün ve nasip olursa Pazartesi günkü yazımda 1. Dünya Savaşından Milli Mücadeleye kadarki savaşlarında imanıyla kahramanlık destanları yazan Sudanlı Zenci Musa kardeşimizin bu sarsılmaz imanından gelen mücadelesine yer vereceğim.!!!

                                
Fotoğraf altı: Bir Sadakat Destanı Sudanlı Zenci Musa


  Aslen Sudanlı olan Musa, 1880 yılında Girit’te, bir Türk mahallesinde dünyaya gelir.
  Kahire’de yaşayıp Osmanlı’ya sadakatle bağlı olan dedesi, küçük yaşlarda Musa’yı yanına alır ve onu dinine bağlı bir mümin, devletine bağlı bir nefer(insen/fert ve vatandaş) olarak yetiştirir.
 1911 yılında İtalyanların Libya’yı işgali sırasında gönüllü Osmanlı askeri olarak Libya’ya gidip Şeyh Senusi’nin direnişine katılır.

  Gelin bundan sonrasını ise bu seri yazının sonunda vereceğim kaynakta konuyu yazan Adem Sıvağcı beyin kaleminden birlikte okuyalım;
“Zenci Musa’yı tanır mısınız? O tarihimizin inanmış ve adanmış insanlarından biri… Aslen Sudanlı.
 1880’de Girit’te doğmuş. Dedesi tarafından Kahire’de yetiştirilmiş. Tam bir Osmanlı terkibi.
   Zenci Musa Osmanlı’nın Arap Yarımadası’ndaki en çetrefilli(zor ve karışık) dönemlerinde yaşamıştır.
  1911 yılında Senusi’lerin, Trablusgarp ve İskenderiye’deki İngilizlerin ve İtalyanların işgal girişimlerine karşı başlattığı ayaklanmaya gönüllü olarak katılmıştır.
  
Eğitimlerde ve talimlerde başarı gösteren 2.10 metrelik dev cüssesiyle Zenci Musa, orada görev alan Osmanlı Subayı Kuşçubaşı Eşref’in dikkatini çekmiş, daha sonra Kuşçubaşı Eşref ile tanışıp onun emir eri olmuştur.

 Eşref,  başarılarından ötürü Zenci Musa’nın bir altınla mükâfatlandırılmasını istemiş.
 Zenci Musa ise “Ben altın veya şöhret için savaşmaya gelmedim.
 Hak için, adalet için, Müslümanlık için, Halife için savaşan biri altını veya mükâfatı kabul etmez.
  Ben Halife-i Zişan Hazretlerine yardımım olsun diye geldim” cevabını vererek reddeder.
  1912 yılında Uşi Antlaşması ile İtalya-Osmanlı arasında mutabakata varılırken, Trablusgarp’ta görev alan Osmanlı subaylarının oradan çekilip derhal İstanbul’a dönmeleri emri gelir.
 Çünkü payitahtta durumlar daha da karışıktır.

SERHAT EDİRNE YÜCE DİNİMİZ İSLAMDAN GELEN DİN KARDEŞLİĞİYLE OLUŞAN İMANLARIYLA ZENCİ, ÇERKEZ TÜRK VE KÜRTLERİN GÖNÜL BİRLİĞİYLE HÜRRİYETİNE KAVUŞTURULDU!!!

  Zenci Musa’nın da serüveni buraya da taşınır.
 Balkanlarda Sırp ve Bulgar çetelerin İstanbul sınırına kadar gelmesi ile o bölgede hazırlıklar başlar.
 Teşkilat-ı Mahsusa üyelerinden oluşan Umum Çeteler Kumandanlığı adındaki birlik burada görevlendirilir.
   Burada Zenci Musa, Eşref Bey ile birlikte Balkanlar üzerinden oyunlar oynayan Rus ajanların peşlerine düşerler.
  Bu ajanları deşifre ettikten sonra Lüleburgaz ve Edirne harekâtlarında Bulgarlara karşı savaşırlar.
   Buradaki savaşta kilit rol oynar.
   Zenci Musa, Edirne’nin kurtuluşu için şöyle der: “Edirne şehri, bendeniz Sudan asıllı Zenci Musa’nın, Çerkez asıllı Kuşçubaşı Eşref’in, Türk asıllı Süleyman Askeri’nin, Kürt asıllı Hilmi Musallimi’nindir.”

 SUDANLI ZENCİ MUSA İLE KOMUTANI KUŞÇU BAŞI EŞREF ARAP YARIMADASINDA!!!

Balkanlar’dan Arap Yarımadası’na
Balkan Harbi’nden sonra İstanbul’a dönen Kuşçubaşı Eşref ve Zenci Musa, Osmanlı Hükümeti tarafından Balkanlarda göstermiş oldukları başarıdan dolayı ödüllendirilirler.
  Osmanlı Devleti yeni bir istihbarat bilgisiyle bir cepheye daha açılır.
   İngiliz ve Fransız casuslarının Arap Yarımadası üzerinde harita çalışmaları yaptıkları ve hatta toprak bölüşmelerinde anlaştıkları bilgisi gelir.
   Osmanlı Hükümeti, Süveyş Kanalı bölgesine takviye yapmak ister.
   Bu görevi de daha önce çölde yıllarca kalmış olan, Arap halkının da Uçan Şeyh diye adlandırdığı Kuşçubaşı Eşref’e verir.
  
Eşref Bey burada yıllarca yaşamış, Arapçayı lehçelerine göre anadili gibi öğrenmiş, civar halklarının tüm özelliklerini iyi bilen birisi olduğu için bu göreve lâyık görülmüş.

  Zenci Musa ile birlikte Osmanlı uğruna yine yollara revan olan Eşref Bey, önce Hicaz’a oradan da Süveyş’e geçip Osmanlı’ya bağlı olan şeyhlerle görüşüp destek ister.
  Daha sonra kılık değiştirip İngiliz casusların arasına girer.
  Ardından bir şeyh kılığına girip ünlü İngiliz ajanı Lawrence’i kendi çadırında ağırlar.
  Ama Arap Yarımadası’nda gördüğü durumla Osmanlı için çizilen kaderi anlar.
   Hal böyle iken Osmanlı Süveyş Cephesi’ne Alman ordusu ile birlikte girer.
  Cephenin komutanlığını Alman generaller yürütür.
 Osmanlı-Alman ittifakı bu cephede kaybeder.
 Kudüs’teki Osmanlı Karargahı’nda toplanan Osmanlı subayları kaybettikleri savaşın şokunu atlatamazken, karargâh komutanı Cemal Paşa’nın sözleri ile adeta yıkılırlar.

 Cemal Paşa, “Ben de bu kuvvetlerle Süveyş’in geçilemeyeceğini biliyordum.
 Fakat bizim asıl düşündüğümüz, İngilizlerin en seçkin 250-300 bin kişilik bir kuvvetini burada tutarak Garp Cephesi’nde büyük taarruzlara başlamış olan müttefikimiz Almanların yükünü hafifletmekti.”
    Süveyş cephesinden İstanbul’a tekrar dönmek zorunda kalan Eşref Bey ve Zenci Musa’yı yeni bir görev bekliyordu.
   Şerif Hüseyin Arap Yarımadası’nda İngiliz destekli isyan hazırlığına geçmiş, yaklaşık 20 bin kişilik İngiliz/Bedevi ordu oluşturmuştu.
 
  Bu isyanın gerçekleşmemesi adına bölgeye sevk edilecek ekibin başında tekrar Eşref Bey olacaktı. Necid Çöl’ünde bulunan Osmanlı’ya bağlı şeyhlerle bir araya gelecek ve Şerif Hüseyin isyanı başlamadan bastırılacaktı.

  Bunun için halkın itibarını kazanmış gönül adamlarından oluşan Nasihat Heyeti’ni de yanında götürecekti.
   Bu heyettekilerden biri de Mehmet Akif Ersoy’du.
   Birlikte Hicaz’a geçip o bölgede kavgalı olan Arap kabilelerini barıştırıp Osmanlı’ya destek olmaları için çalışacaklardı.

  Cemal Paşa ise Eşref Bey’le görüşüp bu operasyonun gereksiz olduğunu, Şerif Hüseyin ve oğullarının Kur’an üzerine yeminlerini aldıklarını, isyana kalkışmayacaklarını ifade ediyordu.
  Balkan Harbi’nden beri fikir ayrılığında bulunan bu iki subay, bu olayda da ayrı düşüncelerdeydi.
  Ve çok geçmeden Şerif Hüseyin isyana kalkıştı.
 
 Bu durumdan iyice rahatsız olan Osmanlı Hükümeti, Kuşçubaşı Eşref’i ve himayesinde bulunacak olan birliği gizli bir görevle, yanlarında 300 bin Osmanlı altını ile Yemen’de bulunan 7. Ordu’ya gönderip, oradaki askerlerin ve gönüllülerin ihtiyaçlarını karşılamayı planladı.

   60 kişilik bir birlikle yola çıkan Eşref Bey, kuşatma altında olan Medine’ye ulaştı.
  Kendi birliğini iki gruba ayırdı.
 300 bin Osmanlı altını Zenci Musa’ya emanet edildi.
 12 Ocak 1917’de, 1285 yıl sonra Peygamberimiz ’in (s.a.v) cenk ettiği yerde, Hayber yakınlarında Eşref Bey’in birliği  20 bin kişilik İngiliz/Bedevi birliği tarafından basıldı.
   İki gün süren çatışmalardan sonra Eşref Bey yaralı bir şekilde esir düştü.
    Zenci Musa ise 300 bin altınla birlikte o hengâmede Yemen’e ulaşmayı başardı.
   Ama bir daha 5 yıl boyunca cepheden cepheye koştuğu, omuz omuza savaştığı, “Ben seni babam belledim” dediği Eşref Bey’i göremeyecekti.
   Bu günde yerimiz doldu.

   Irkların veya ana baba birde olsa Müslüman olmayanlar birbirinin kardeşi olmadıkları, bunun aksine   asıl olanın Müslümanın bizzat Müslümanın kardeşi olduğu İlahi yalın ve su götürmez gerçeğinin ete kemiğe bürünmüş hali olan Sudanlı Musa’nın her bir anı Haktan gelen imanıyla devam eden ömrünün bundan sonraki bölümünü de Mevla’mız nasip ederse Cuma günü kaldığı yerden devam edeceğim.

   Milletimizin milli birliğinin teminatı olan yüce dinimiz İslam’ın emri din kardeşliğiyle sağlanan  birlikle hürriyetimizin kıyamete kadar muhafazasında ders alınması için okunması ve okutturulması dileğiyle. Rabbim yar ve Yardımcımız olsun. Devamı Cuma’ya.




 

YORUMLAR

  • 0 Yorum

Son Yazılar