Bazen bir karıncaya yenilirsin

ERDOĞAN KAYA
ABONE OL

Güçlüden yana olanlar korkak ve kaypak olurlar, güç merkezi değiştikçe döner sonunda fırıldak olurlar. Bir bakmışınız çok güçlü olanlar bile birden yok oluverirler. Fırıldaklığa gerek yok şu fil kıssasını okuyun yeter.

      Fil, kendisini ormanın en güçlü hayvanı ilan etmiş. Bütün düzeni değiştirmiş, yeniden kurmuş. 

     Aslan, kaplan, ayı, manda… File karşı çıkan olmamış ormanda.

     Fil, önce kendi yerini sağlamlaştırmış, “Herkes kendi arasında nasıl yaşarsa yaşasın, beni ilgilendirmez. Ama herkes benimle ilişkilerine dikkat etsin. Bütün kuralları ben koyacağım. Ormandakiler de ona uyma özgürlüğünü kullanacak” demiş.

      Etkisini genişletmiş zamanla fil. En güçlü o, tek yetkili o, gerisi sefil.

Artık sadece fille ilişkiler değil, bütün hayvanların kendi aralarındaki ilişkiler de filden ve çevresinden sorulur olmuş.

       Öyle ki, ormandaki nüfus artışı bile filin işi olmuş. Tek tek doğum yapan hayvanlara kızmış, “Bakın bir seferde 4-5 yavru doğuranlar var. Ne bu tembelliğiniz. Benimle oyun oynamayı bırakın, gidin genlerinizle oynayın, daha çok yavru doğurun” diye çıkışmış.

Her şeyi sineye çekmiş ormandakiler. “Yeter ki” demişler, “boşalmasın kiler”.

     Filin “değişiyoruz, değişiyoruz” naralarıyla girmiş orman şekilden şekle.

     İş o noktaya gelmiş ki, eşit sayılmış maymun eşekle. Zira fil, kimi kime uygun görürse ona göre şekillenirmiş ormanda yaşam.

     Bir tek, “Ne güzel buyurdunuz”, “Biz de tam böyle yapacaktık”, “Bundan daha mükemmel olamazdı”, “Bu hızla bütün ormanları geçeriz” sözlerine izin veriliyormuş. Öteki bütün sözler “istikrar bozucu” bulunuyormuş.

      Arada hakkını aramaya kalkan olursa hemen müdahale ediliyormuş. Üzerine, “geber gazı” sıkılıyormuş. Filin bir özelliği de kindar olmasıymış. Kendisine yapılan hiçbir şeyi unutmuyormuş. Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, intikamını alıyormuş.

      Hortumuna geleni vuruyor, ayağına geleni eziyormuş. Hiç kimseyi dinlemiyormuş. Bir gün söylediği ertesi güne uymuyor, doğru budur diyeni duymuyormuş. Bundan karıncalar da payını almış, yuvaları filin ayaklarının altında kalmış. Tam o sırada bir kaç karınca, fil hortumunu topraktan çıkarınca, girmiş hortumun içine.

    Karınca az gitmiş uz gitmiş, kendisine hortumun içinde iyi bir yer etmiş.

Fil başlamış kaşınmaya. Hortumunun içi karıncalanıyor, nedenini anlayamayınca beyni de karıncalanıyormuş.

     Kalınca bir ağacın yanında durmuş, hortumu gövdesine vurdukça vurmuş. Bir türlü karıncalanmayı gideremiyormuş. Üstelik hortumu da fena halde acımaya başlamış.

      Bir hamle daha ağacın gövdesine vurunca, ağaç devrilip üzerine düşmüş. Fil ilk kez bu kadar âciz duruma düşmüş. Bereket demiş kimse yok etrafta, arada bir yanından geçtiği koca kayanın nerede olduğunu düşünmüş, hah şu tarafta.

      Bu kez kayalara vurmuş hortumunu, arada geçen olursa duruyormuş, anlatamıyormuş durumunu.

       Hortumu kayaya vurdukça kaşıntıları artmış, kaşıntıları arttıkça daha çok vurmak istemiş. Derken iflas etmiş bedeni, anlayamadan nedeni,  bir karıncaya mağlup olur uzanıp kalmış fil…

İşte böyle efendim Allah her şeye kadir sizide bir karıncaya mağlup eder…

     Ateş bacayı sarınca, fil güya ulaşılmaz bir noktaya varınca, etrafındaki herkesi kırınca, kendisinden güçlü hiçbir hayvan olmadığını sanınca… Sonunda olan olmuş, küçük bir karınca koca bir filden daha güçlü olmuş. İşte böyledir hayat… En güçlü olduğumuz an, aynı zamanda en zayıf olduğumuz andır.