REKTÖR ACAR 'BAŞKANLIK SİSTEMİ ÖCÜ DEĞİLDİR'
Bir süredir Türkiye’nin en çok konuşulan konularının başında gelen Başkanlık Sistemi’ne ilişkin, Aksaray Üniversitesi (ASÜ) Rektörü Prof. Dr. Mustafa Acar, Star Gazetesi’nin hafta sonu eki “Açık Görüş”te, “Başkanlık Sistemi Öcü Değildir” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Siyasal sistemleri tanımlayan, Türkiye için Başkanlık sisteminin olabilirliğini anlatan Prof. Acar, sadece sisteme bakarak gelişmiş-gelişmemiş ülkeler genellemesi yapmanın mümkün olmadığını söyledi ve yapılması gerekeni anlattı.
Yayınlanma :
06.04.2015 14:24


- Başkanlık Sistemi Türkiye’nin Önünü Açacaktır -
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlık sistemi ile ilgili görüşlerinin ardından kamuoyunda iki zıt görüşün öne çıktığını belirten Prof. Acar, “Kimileri başkanlık sisteminin bütün dertlerin devası olacağını savunmakta, kimileri de, tam tersine Erdoğan nefreti üzerinden sistemin diktatörlüğe yol açacağını ve başımıza felaketler açacağını savunmaktadır. Belirtmek gerekir ki, yeryüzünde mükemmel bir sistem yoktur; bütün dertlere çare olacak, bir dünya cenneti yaratacak sistem arayışı ütopik sosyalistlerden romantiklere kadar pek çok felsefi-siyasi akımın hayalini süslese de, beyhude bir çabadır; zira dünyada bir cennet hiç olmayacaktır. Sınırlı, sonlu ve zaaf yüklü bir yaratık olan insanoğlunun icat ettiği bütün sistemler şu veya bu ölçüde kusurlu olmaya mahkûmdur. O halde yapılması gereken, bu tartışmayı belirli bir siyasi figüre endeksli olmaktan çıkarmak, kişi nefreti üzerinden sisteme sövmek yerine, avantajları ve dezavantajlarını ortaya koyarak, bizim bünyemize bu sistemlerden hangisinin daha uygun olacağını tartışmaktır. Meseleye böyle bakınca, bizim kanaatimiz, denge ve fren mekanizması iyi kurulmuş, yerel yönetimleri güçlendiren, bütçe ve yasama yetkilerini Meclise, icraatı seçilmiş Başkana bırakan, net kuvvetler ayrılığına dayalı bir Başkanlık Sistemi’nin Türkiye’nin önünü açacağıdır” dedi.
- Başkanlık Sistemini İlk Gündeme Getiren Erdoğan Değil -
Bunun başlıca gerekçelerini de sıralayan Acar, şöyle devam etti: “İlkin, kişiler üzerinden sistem tartışması yanlıştır. Kişiler geçici, sistem kalıcıdır. Bugün iktidarda kim olursa olsun, zamanı gelince yerini bir başkasına bırakacaktır. Bu nedenle bugün ulusalcı, milliyetçi veya “liberal-sol” geçinip Çözüm Süreci aynasında çoktan Marksist veya Kemalist-ulusalcı “fabrika ayarlarına” geri dönmüş entellektüellerin “Erdoğan diktatörlük peşinde, ondan dolayı Başkanlık sistemi istiyor” şeklinde özetlenebilecek argümanlarının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. İkincisi, Başkanlık sistemini Türkiye’de ilk gündeme getiren Erdoğan değildir. Vaktiyle rahmetli Özal da, Demirel de, yaşadıkları tecrübeler ışığında Başkanlık sisteminin gerekli olduğunu söylemişlerdir. Bu insanların siyasi muhalif olarak birbirine taban tabana zıt söylemler ve icraatlar yaptıkları halde başkanlık sistemi üzerinde ortak bir kanaat serdetmeleri ilginçtir. Üçüncüsü, güçlü bir lider etrafında kenetlenip hızlı icraatlar yapmak Türkiye’nin tarihsel-sosyolojik dokusuna uygundur. Osmanlı’nın yükselme devrinin güçlü karakterleri Fatih, Yavuz, Kanuni dönemleri ile ferasetiyle imparatorluğu uzun süre dağılmaktan korumayı başarmış II. Abdülhamit dönemleri bu açıdan üzerinde durmaya değerdir. Cumhuriyet dönemi de güçlü liderler etrafında kenetlenip başarılı icraatlara imza atılmasının örneklerine şahittir: Mustafa Kemal, Menderes, Özal ve Erdoğan bunun örnekleridir. Dördüncüsü, Parlamenter sistem, özellikle vesayet rejiminin gölgesinde zayıf hükümetler, koalisyonlar ve buna bağlı istikrarsızlık üretmiş; asker ve yargı üzerinden kilitlenen sistem çok başlı hükümetler, Cumhurbaşkanı seçemeyen -veya Cumhurbaşkanı seçmesine izin verilmeyen- Meclisler, bir türlü açıklanamayan faili meçhul cinayetler, darbeler, muhtıralar ve gözden düşürülen siyaset kurumu üretmiştir. Türkiye’nin yakın siyasi tarihindeki tecrübesi bunun açık örnekleriyle doludur.
- Aslında Türkiye 10 Ağustos 2014’ten Beri… -
Beşincisi, Soğuk Savaş sonrası dönemde, dünya sistemi hızla değişmeye başlamış, en canlı örneklerini yanı başımızda, Irak ve Suriye’de gördüğümüz üzere, uluslararası güçler arasında adı konmamış bir kontrol ve paylaşım mücadelesi ortaya çıkmıştır. Böylesi bir kaos ortamında Türkiye’nin çokbaşlı koalisyonlarla, yavaş işleyen karar mekanizmasıyla, ciddi toplumsal-siyasal sorunlarıyla yüzleşmeyi göze alamayan “idare-i maslahatçı” siyaset kurumuyla kaybedecek zamanı yoktur. Güçlü bir icraat, hızlı karar mekanizması, vesayet kurumlarına boyun eğmeyen muktedir siyaset adamlarına ihtiyacımız vardır. Başkanlık sistemi bu anlamda gücünü halktan alan seçilmiş bir Başkan, seçim kaygısı olmayan bir kabine, hızlı karar mekanizması ve ayak oyunlarına izin vermeyen bir kuvvetler ayrılığı ilkesiyle, parlamenter sisteme kıyasla daha sağlıklı bir sistem olarak görünmektedir. Altıncısı, esasen Türkiye -367 hokkabazlığından sonra, bir daha benzer sorunlar yaşamamak için- Cumhurbaşkanını halkoyu ile seçmeye karar verdiği günden itibaren fiilen Parlamenter rejime son vermiştir. Hâlihazırda, 10 Ağustos 2014’ten beri, hukuken adı konmamış olsa bile, Türkiye’nin fiilen uyguladığı sistem Parlamenter Sistem değil, Yarı Başkanlık Sistemi’dir. “Eski hal muhal”dir; her hâlükârda fiili yeni sistemin hukuken adının konması gerekmektedir. Mevcut Yarı Başkanlık Sistemi iki-başlılık sorununu ortadan kaldırmayan, aksine Cumhurbaşkanı ile Başbakanın farklı siyasi geleneklere mensup olmaları halinde kolayca kilitlenebilecek, yeni kaoslara kapı aralama tehlikesi olan bir sistemdir. Şu anda Sayın Erdoğan ile Sayın Davutoğlu’nun aynı siyasi geleneğe mensup olmaları nedeniyle ciddi bir sarsıntı yaratmadan aşılabilen sorunlar, farklı bir Meclis aritmetiği halinde ciddi sorunlar yaratabilir. O zaman da Parlamenter sistemi terk etmiş olmanın faydasını görmek yerine zararına katlanmak zorunluluğu doğar ki, sistem değiştirmiş olmanın bir anlamı kalmaz.
- Yapılması Gereken Dokuya Uygun Sistemi Dizayn Etmek -
Rektör Prof. Dr. Mustafa Acar, yazısının son kısmında yapılması gerekenleri şu sözlerle anlattı: “Yapılması gereken, başta ABD olmak üzere, dünyadaki başarılı uygulamalarından dersler çıkararak, kendi tarihsel, kültürel, siyasi ve iktisadi dokumuza uygun bir Başkanlık sistemi dizayn etmek ve yürürlüğe sokmaktır. Ayrıntılara girmek bu yazının sınırlarını aşar; ancak çok kısaca belirtmek gerekirse, yeni sistem şöyle bir sistem olabilir: Seçilmiş ve icari yetkileri kendisinde toplayan bir Başkan; seçim kaygısı olmayan, işinin ehli insanlardan oluşan bir Kabine; bütçe ve yasama yetkilerini haiz bir Meclis; Meclis içinde yaşı 40’ın üzerinde, devlet-siyaset-diplomasi tecrübesi olan kişilerden kurulu bir Senato’nun yanı sıra daha genç, dinamik ve yenilik arayışındaki vekillerden oluşan bir Temsilciler Meclisi, bağımsız ve tarafsız bir yargı ve nihayet, sorunların yerelde çözülmesine odaklı güçlendirilmiş yerel yönetimler. Kanaatimce böyle bir Başkanlık Sistemi, darbeler, muhtıralar ve istikrarsızlıkla malûl Parlamenter sistemden de, iki-başlılıktan mustarip olması çok muhtemel Yarı Başkanlık sisteminden de daha tercihe değer bir sistem olacaktır.”
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: