-
ERDOĞAN KAYA

ERDOĞAN KAYA


Ne kadar vicdan ve merhamet sahibiyiz?

10 Ocak 2024 - 18:09

  Bu gün 10 Ocak gazeteciler günü nedeni ile gazetecilerin günü için yapılan kutlamalar nedeni ile yazacağım yazıyı kutlama vetebrikleri bitmediği için bunu bir sonraki yazıma bırakacağım ve ondan sonra değerlendirmemizi yapacağım.
        
Merhamet sözle söylenen bir konu değildir. Aklı sıra gördüğümüz bir acımasızlık karşısında, “ ammada merhametsiz” diyebiliyoruz. Ama biz ne kadar merhamet, vicdan ve acıma duygusuna sahibiz? Bu duyguyu, kendimize, ailemize ve çevremize gösterirken başkalarına ne kadar gösterebiliyoruz? İnsanlar dışında diğer canlı mahluklara ne kadar şefkatli ve merhametliyiz?
      
Öyle merhametsiz ve vicdansız insanlar var ki, kendi öp öz çocuklarına bile merhamet etmeden yüzlerine bakmayanlar var. Onları sokaklara atıp kendi başlarına terk eden merhametsizler var.
    
    Elinideki bir lokmayı bir garip guraba ile paylaşıp ona sevgi gösterebiliyorsanız merhametlisiniz. Suçsuz yere başkalarına eziyet ve zulmeden insanda merhamet olur mu? Zevk için insanların canına kıyıp, ayrıldığı eşini öldürende merhamet olur mu?
      
İman ehli olan ve Allah korkusu olan insanlarda daha çok merhamet olur. Merhameti olmayan insanlarda vicdanda olmaz. Bir Müslüman diğer Müslümana eziyet etmediği gibi, ona şefkat ve sevgiyle yaklaşır.
     
   Necip Fazıl’ın ifadesiyle “Merhamet; hava gibi, su gibi muhtaç olduğumuz iksir… Baş aşağı bir cemiyeti, baş yukarı edecek bir kudret”tir. Allah’ın inayetinin sağanak sağanak yağmasına, semada bulunanlarının yeryüzündekilere rahmetle muamelede bulunmasına vesile olan bir güçtür merhamet. İslam medeniyeti de bu güç üzerine kurulmuş bir merhamet medeniyetidir aynı zamanda. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz (s.a.s.), “merhamet” duygusunu risaletinin merkezine koyarak bu medeniyeti inşa etmiş; onun izinden gidenler de dünyanın neresinde ve hangi dine mensup olursa olsun mazluma el uzatmış, hayvanların bile hukukunu gözetmişlerdir.
    
   Ne var ki bugün insanlık, pek çok değerini yitirdiği gibi merhamet duygusunu da yitirmiş durumdadır. Zira her geçen gün gerek haber bültenlerinde gerek sosyal medyada yürek sızlatan bir haberle karşı karşıya kalıyoruz. Adeta merhametsizlikte yarışırcasına yaşlı bir dedeyi/nineyi tekme tokat döven, küçücük bir bebeğe akla hayale gelmedik işkenceler yapan, ayaklarını kestiği köpeği ormana atıp giden, gözlerini oyduğu kediyi sokağa terk eden kişiler ve daha neler neler..! Maalesef insanlıktan nasibini almamış bu kişiler, “insan” (homo sapiens) türüne mensup olmuş ama “insan” kalmada muktedir olamamışlardır. Annesiz bir kediyi emziren köpekte, yavrularını savunurken aslan kesilen tavukta bile merhamet duygusu varken söz konusu kimseler, Rahman ile bağını koparmalarından olsa gerek Âdem (adam) olmak yerine adem (hiç/yok) olmayı tercih etmişler ve hem insanlara hem hayvanlara hem de çevreye zarar verecek pek çok tasarrufun altına imza atmışlardır.
      
Netice olarak, insan Allah’ın halifesi olmakla müşerref, yeryüzünü imarla mükellef bir varlıktır. İnsanın bu halifelik ve imar vazifesini mükemmel bir şekilde yerine getirebilmesi için imanla birlikte merhameti de kendisine şiar edinmesi gerekmektedir. Aksi takdirde merhametten yoksun insan, bir canavara dönüşecek; adalet yerine zulmü, ıslah yerine ifsadı ikame edecek ve böylece hem kendisini hem de yeryüzünü felakete sürükleyecektir. İman kalbine nüfuz etmiş bir mümin ise merhamet etmeyen kişiye, Rahman ve Rahim sıfatlarıyla kelamına (Fâtiha, 1/1) başlayan ve rahmeti gazabını geçen Rabbimizin (Buhârî, Tevhîd, 15) merhamet etmeyeceğini bilir ve hayatının her safhasında, başta insanlar olmak üzere bütün canlılarla olan münasebetinde merhametli davranmayı en temel düstur kabul eder.

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum