-
ERDOĞAN KAYA

ERDOĞAN KAYA


Koca seyit tahini yemedi

17 Mart 2016 - 19:36

Bugün Çanakkale şehitliğine gittiğinizde veya ülkenin dört bir yanında Seyit Onbaşının sırtında topla heykellerini görürsünüz. Aslında o heykeller Türk milletinin gücünü göstermek için konan birer simgedir. Bende Çanakkale gezim esnasında bu koca Seyit Onbaşının hikayesini not etmiştim. Ülkemin son günlerdeki hadiseler karşısında cesaretini görmek için Seyit Onbaşının o günkü topu taşımasını sizlere aktarmak istiyorum. Hem de Çanakkale şehitlerimizi rahmetle anıyorum.

      Düşman donanması’nın yoğun topçu atışlarıyla Çanakkale Boğazı’nda savaş tüm şiddetiyle sürüyordu. Yüzbaşı Hilmi Bey’in komutasındaki Mecidiye Bataryası da İngiliz zırhlısının dev toplarından yükselen iri, tahrip gücü yüksek ve etkili güllelerine karşılık, hiç paniğe kapılmadan cesaretle, özveriyle her topu şehit düşmüş olan arkadaşları için atarak görevini sürdürmekteydi. Ancak yeri göğü inleten müthiş bir patlama ile Mecidiye Bataryası toz duman içerisinde havaya uçar.

         Batarya Komutanı Yüzbaşı Hilmi Bey feci patlamadan üç, beş saniye sonra sığınaktan ok gibi dışarı fırlar ve fırladığı gibi bataryasının, acıklı, yürekleri sızlatan korkunç manzarasını görür. Bataryasında her şeyin bittiğini fark eder. Toparlanınca yaralıların acı acı feryatları, haykırışları arasında dolanmaya başlar. Şehitlerin cansız vücutlarından, güllelerin acımasız darbeleriyle kopan parçalara bakar. Yaşaran gözleriyle tam da “sanki ne diye sağ kalıp da bu dayanılmaz manzarayı gördüm? Allahım bunları bana ne diye gösterdin? Şuracıkta neferimle birlikte benim de canımı alaydın ya!” derken “Komutanım, komutanım!… N’olursun kurtar beni komutanım. Aman yetiş ölüyorum, boğuluyorum komutanım!” diye bir ses duyar.

       Hemen sesin gittiği yöne doğru koşar. Bu ses nefer Niğdeli Ali’ nindir. Cephaneliğin patlamasıyla havaya uçmuş Mecidiye Bataryası’nda toprak altında komutanı tarafından ilk kurtarılan nefer Niğdeli Ali’dir.  

       Takip eden dakikalarda acıyla inleyip duran birçok yaralı askerin yardımına koşulur. Bunlardan biri de toprak altından çıkarılan ancak bir müddet sonra kendine gelen bölüğün topçusu Nefer Seyit’tir. Gördüğü yürekleri sızlatan, parçalayan manzara karşısında koca nefer’in tüm vücudu ürperir, boğazın karşı tarafına bakar ve savaşın tüm şiddeti ile devam ettiğini görür. Ayakta kalabilmiş tek topun başına gelir ancak o da hasar görmüş, 275 kiloluk güllelerini iki metre yükseklikteki namluya çıkaracak matazarası yani vinci görev yapamaz hale gelmiştir.

      Koca ağır gülleyi tam iki metrelik yüksekliğe çıkarıp ve de namluya yerleştirebilmek değil iki kişinin on kişinin bile belki yapamayacağı bir iştir. Ancak Seyit, topun dibinde yerde nasılsa sağlam kalabilmiş iki gülleden birisini “Ya Allah” haykırışı ile kucaklayıp, 275 kilo ağırlığındaki kocaman top güllesini havaya kaldırmıştır.

       Niğde’li Ali bu inanılmayacak manzarayı, özveriyi görünce şaşkınlıktan ağzı bir karış açık hayretler içinde kalmıştır. O da el vererek gülleyi yuvasına yerleştirirler. Bitip tükenmiş Mecidiye Bataryası’nın mucize adamı, güçlü ve cesaretli Koca Nefer’i tarafından itinayla doldurulan tek topun uzun namlusu hemen Çanakkale Boğazı’nın Nara Burnu istikametine doğru seyreden İngiliz zırhlılarının bulunduğu kuzey doğu istikametine çevrilir.

       Hedef, önde seyreden OCEAN isimli İngiliz zırhlısıdır. Büyük bir patlama sesiyle denizaltı dumanlar içinde kalır ve batar. 18 Mart 1915 Çanakkale Savaşı’nda, Türkler’in zaferiyle sonuçlanan büyük deniz savaşının en son batırılan zırhlısıdır bu. O günün kötü şartlarında birazcık da olsa bataryanın kötü talihini yenmesini başarabilen ve zaferin Türkler lehine dönüşmesinde büyük payı olan Nişancı Er Seyit’e aynı gün geç saatlerde Çanakkale Boğazı Mustahkem Mevki “Boğazı Savunma” komutanı Cevat Paşa gelip komutanpaşa ödülü olarak onbaşı rütbesi takar.

       Ancak komutana göre bu çok azdır. Koca Seyit’e ne gibi bir ödül istediğini söylemesini söyler. Koca Seyit ısrarlara dayanamayarak ödül olarak kendisine tayin denilen o günlerin koşullarına göre erata verilen el kadar peksimetten iki tane verilmesini ister. Lakin gün geçtikçe ikinci tayını karnı doymadığı halde yiyemez, kursağından geçmez.

      Çünkü birlikte yemek yedikleri diğer arkadaşları ondan mahrumdur. Kısa bir süre sonra da kendiliğinden ikinci tayın yemesini bırakır. İşte o zaman Koca Seyit kendisini daha mutlu ve huzurlu hissettiğini anlar.