-
MESUT AVERBEK

MESUT AVERBEK


ÜMMET BİLİNCİ, TEK KURTULUŞ YOLUMUZ

22 Mayıs 2024 - 12:53

Türkiye’deki muhafazakâr kesim büyük oranda dava bilincini kaybetti. Olaylar karşısındaki tutumunu Kuran ve sünnet süzgecinden geçiremiyor artık. Net bir duruşları yok, olmadığı için de realiteye hemen boyun eğiyorlar. Bir bireyin davasını unutup popüler fikirlere boyun eğmesi iyiye işaret değildir ancak bir STK’nin veyahut da bir cemaatin böyle davranması daha çok vahim bir durumdur. Muhafazakârlar böyle davranmakla önlerine çıkan çok büyük bir fırsatı tepmektedir. Bu fırsat, ümmet olabilme fırsatıdır.

Bugün Türklerde, Kürtlerde ve Araplarda ümmet bilinci yok maalesef. Hepsi, İslam’ı gelenek ve göreneklerinin bir parçası olarak görüyor. Dinin koyduğu emir ve getirdiği yasaklara ancak dünyevi menfaatleriyle çatışmaması hâlinde riayet ediyorlar. Bu üç ulus da şu an için ülkemizde bir arada yaşıyor. Emperyalist güçler, ülkemizdeki ajanları vasıtasıyla oluşturdukları fitne ortamlarından hareketle bu halkları sürekli olarak birbirine kırdırtmaya çalışıyor. Böyle bir ortamda STK’lerin ve cemaatlerin yapacağı en önemli iş, ülkemize gelen mültecileri ümmet bilinci ile kucaklamak ve onlara da bu bilinci aşılamaktır. İşte, bu durum bu nedenle önemlidir ki ümmet bilincinin olmadığı çok uluslu toplumlarda dış güçler cirit atacak ortamlar bulmakta ve bu dış güçlerin kışkırtmasıyla çok ciddi sorunlar ortaya çıkmaktadır. İslami bilincin oluşturduğu huzurdan rahatsız olan bu kötü emel sahiplerinin faaliyetleri sonucu birbirine bilenen milletler arasında karşılıklı şiddet olayları meydana gelmektedir. Emperyalist güçlerin bu kötü emelli oyunlarını ancak ümmet bilinciyle bozabiliriz. Müslüman toplumlar olarak, izzetli ve şerefli bir hayat istiyorsak Kur’an ve sünnete dört elle sarılmalı; ümmet olmayı tüm etnik unsurların üstünde görmeliyiz.

Tarih incelediğinde emperyalist güçlerin Müslümanlarda ümmet bilincinin oluşmaması adına ellerinden geleni yaptıklarını görürüz. İngilizler 1800’lü yıllarda İslam coğrafyasına gönderdikleri ajanlar ile bu bilince saldırdılar. Yekvücut hareket eden İslam coğrafyasını sömürebilmemin tek yolunun onları ümmet bilincinden uzaklaştırmak olduğunu iyi biliyorlardı. İlk hedef, uzun yıllar İslam’ın sancaktarlığını yapmış iki necip millet olan Araplarla Türklerin arasını açmaktı. Bu konuyla alakalı düşüncesini Kürt-İslam âlimi, müfessir ve yazar Bediüzzaman Sait Nursi “Azimle yürüyen amansız düşmanlar pek acı işkenceler altında ezdikleri Türk ve Arap bu iki kardeşi bir daha ittihad (birleşmek) etmemek için en müthiş muahedelerin (anlaşmaların) zincirleriyle bağladılar. Çelik zincirler altında senelerce inlettirdiler. Her türlü şenaati (kötülüğü) Müslümanlara icra ettiler[1]” ifadeleriyle dile getirmiştir. Üstad Bediüzaman, bu sözleriyle tarihte İslam’ın sancaktarlığını yapmış iki büyük millet olan Türklerin ve Arapların birleşmesiyle emperyalist güçlerin sonunun geleceğini ifade etmiştir. Bundan dolayıdır ki bu amansız düşmanların bu iki kadim milletin birleşmemesi için aralarına düşmanlık ve tefrikalar koyacaklarını, dile getiriyor. Ayrıca üstat, yazılı olmayan hatıralarında Orta Doğu’nun tümüne yayılmış halde yaşayan ve dini hassasiyeti yüksek olan Kürtlerin İslam coğrafyasında ümmet bilincinin oluşmaması adına bu düşmanlar tarafından çatıştırılması suretiyle Türklerle ve Araplarla arasının açılacağını dile getiriyor.

Bu amaçlar doğrultusunda çalışan emperyalist güçler, Osmanlı İmparatorluğunu yıkıp imparatorluğun hükmettiği topraklar üzerinde 45 ayrı devlet kurdu. Bir asırdan fazla süredir kurulan bu yeni devletlerin yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürdü ve hâlâ sömürmekte. Fakat son yıllarda İslam coğrafyasındaki Müslümanlar bu gidişata dur demeye karar verdi. Müslüman halklar, sömürü düzenine karşı belli önlemler alma yoluna gitti. Bu durum, emperyalistlerce göz ardı edilemezdi. Durumdan endişeli olan emperyalistler, yeni çözüm arayışlarına girecekti. Çünkü çok iyi bildikleri bir şey vardı: Bu coğrafyanın kadim milletleri Türkler, Kürtler ve Araplar birlik olup beraber mücadele etmeye başlarlarsa hiçbir güç karşılarında duramazdı. Bundan dolayı zaten parçalamış oldukları İslam topraklarını daha da küçük parçalara ayırmaya karar verdiler. İslam coğrafyasında yaşayan Müslüman halkların arasına tefrika ve düşmanlık tohumları ekeceklerdi. Bu planlarını uygulamaya koyuldular ve bu uygulamaları sonucu İslam coğrafyası kan gölüne döndü. Müslümanlar olarak bizi sömürenleri bırakıp namlularımızı birbirimize çevirdik. Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de milyonlarca Müslüman, yaşadıkları toprakları terk edip daha güvenli bölgelere göç etmek zorunda kaldı. Milyonlarca Müslümanın, uğrak yeri güvenli liman olarak gördükleri Türkiye oldu. Bu durum her ne kadar trajik sonuçlar doğursa da beraberinde bazı fırsatlar da getirdi. Yeniden ümmet olma fırsatı, bunlardan biriydi.

Türkiye’deki İslami STK ve cemaatler göç etmek zorunda kalan bu insanlarla samimi bir şekilde ilgilenebilirdi. Kuran-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz “Müminler ancak kardeştirler, öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin, Allah’a itaatsizlikten sakının ki rahmetine mazhar olasınız.[2]” buyuruyor. Seyyid Ebu'l-A'lâ Mevdudî, Tefhimu'l-Kur'an adlı eserinde bu ayetin tefsirini yaparken dünyadaki tüm Müslümanların eşit vatandaşlık hakkına sahip olduğunu söylüyor. İslami STK ve cemaatler bütün kalpleri ile buna iman edip, bu bilinçle muhacir insanlarla ilgilenseydi yeniden ümmet bilincinin tohumları ekilebilir, bu muhacir halkların gençlerinin dini ve akademik eğitimi ile ilgilenilebilirdi. Sohbet halkaları oluşturulup onların farklı görüş ve tecrübelerinden faydalanılabilir, onların kanaat önderleri ile sorunların çözümü için istişareler yapılabilirdi. Mülteci düşmanlığına karşı onlarla birlikte hareket edilebilirdi.

Maalesef böyle olmadı. İslami STK ve cemaatler bu insanlara yardım kolisi dağıtmak suretiyle dini ve vicdani tüm sorumluluklarını yerine getirdiğini düşündü. Yıllardır uygulanan yanlış politikalar sonucu meydana gelen kentleşme sorunu, düzensiz göç ve işsizliğin faturası, ülkemize göç etmek zorunda kalan bu insanlara kesildi ve ülkemizde insanlık namına hiçbir değere sahip olmayan güruhlar tarafından yapılan propagandalar dolayısıyla muhacirler zan altında bırakıldı. İslami STK ve cemaatler de mülteci düşmanlarının bu propagandalarına aldanarak bazen mülteci düşmanları ile aynı dili kullandı. En iyi ihtimalse bu durum karşısında suskun kaldı. Ümmet bilinci etrafında birleşemeyen halklar etnik köken üzerinden ayrıştı. Kürtler, Türkler ve Araplar Orta Doğu coğrafyasında kaderlerinin ortak olduğunu unuttu.

Emperyalist güçler, Müslüman Arapları topraklarından sürmek suretiyle yer altı ve yer üstü kaynaklarına el koydu. Müslüman Kürtlerin ise dini ve ahlaki geleneklerini unutup sekülerleşmesi için gereken neyse yapıldı. Yıllarca İslam’ın sancaktarlığını yapan ve bu nizamla cihana adaletle hükmetmiş olan Türklere, İslam’ın onları çağın gerisinde bıraktığı inandırıldı ve bütün bunların sonucunda bir olan İslam ümmeti paramparça oldu. Ancak bütün bu yapılanlara hep beraber karşı koyulursa bu saldırılar atlatılabilir ve ümmet tekrar eski birliğine kavuşturulabilir. Nitekim Efendimiz Muhammed(s.a.v) “Müʼminler birbirini sevmekte, birbirine acımakta, birbirini korumakta bir vücut gibidir. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvları da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa dûçâr olur.[3]” buyurmaktadır.

Ülkemize sığınan bu insanlar, bu zorlu dönemi atlatacaktır inşallah. Kimisi burada tutunup iş güç sahibi olacaktır. Çocukları burada okuyup öğretmen, doktor, mühendis, tamirci, marangoz… vs. olacak, kimi de ülkesine dönüp oralarda bu meslekleri icra edecektir. Belki de ülkelerine geri döndüklerinde üst düzey yönetim kadrosunda yer alacaklardır. Aramızdayken onlara ümmet bilinci aşılayamazsak hem bu dünyada hem de ahirette bunun bedelini çok ağır öderiz.

Ama Allah’ın izniyle Risale-i Nur'un aziz şâkirdi Husrev Abinin dediği gibi “Cenab-ı Hakk’ın lutf u kereminden büyük bir ümit ile yalvarıp istiyoruz ki Sevgili Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri’nin verdikleri haberi beşaretle, Türk ve Arap iki hakikî Kardeş millet yakın bir âtide ittihad (gelecekte birleşecek) edecek. Ve o ittihad sayesinde, o müthiş düşmanların Müslümanlar içine saçtıkları fesat tohumları kendi yüzlerine atılacak. Ve zincirler altında inleyen dört yüz milyon Müslümanlık, yeniden Hayat-ı Kudsiyye-i İslâmiyye (İslamın güzel Hayatı) ile, nevi beşerin (İnsanlığın) başına geçip, sulh ve Müsalemet-i Umumiyeyi (Tüm dünyada Barış ve huzuru) temin edecek.[4]”


[1] Tarihçeyi Hayat Isparta Hayatı

[2] Hucurat Süresi-10

[3] Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66

[4] Tarihçeyi Hayat Hüsrev Abinin Mektubu
 

YORUMLAR

  • 9 Yorum
  • Faruk
    3 hafta önce
    Mesut hocamızın çok güzel ifade ettiği gibi ülkemizdeki mültecileri topluma entegre ve adapte etmenin en güzel ve iyi yolu onlara ümmet bilinci aşılamaktır.Artık küresel ve ulaşımın çok kolay olduğu dünyada nerdeyse mülteci ve göç almayan ülke yok.İnsanlarda göçmenlere ve mültecilere karşı ne yazık ki olumsuz bir bakış var.Unutmayalım ki Amerikayı göçmenler kurdu. Amerika göçmenler ülkesi ama Amerika şimdi dünyanın en güçlü ülkesidir.Amerikayı kuran ilk göçmenler sonradan Amerikaya gelen göçmenlere çok iyi davranıp onlara Amerikalı olmayı sevdirip,Amerika'yı sahiplenmeyi sağlayıp,amerikayı en güçlü devlet yaptılar.Türkiye olarak biz de gelen mültecilere sahip çıkıp,Mesut hocamızın dediği gibi onları kardeş görüp,onlarla ümmet bilinciyle hareket edersek ülkeyi daha güçlü eder ve ülkede huzuru sağlamış oluruz
  • Recep Önal
    3 hafta önce
    Mesut hocam haklı ama herkes ben tekim diyor böylelikle 8 milyar insan ben tekim diyerek bundan kaçınıyor herkes bilmeli ki tek değilsiniz yinede buradan İsrail'e savaşa gidemeyeceğimiz için iİsrail i destekleyen bütün ürünleri boykot edelim almayalım lütfen
  • Şahin
    3 hafta önce
    Toplum hangi yolun çukurlu olduğunu bilse, çukura düşmez, çünkü o yoldan gitmez, Senin gibi bilinçli insanı ve Mert yürekli bir kişinin Kaleminden toplum çok Şey öğrenir, bundan Eminim, Seni Çekirdekten bugüne bilen bilir,
  • Cansu
    3 hafta önce
    Çok doğru şeyleri kaleme Almışsınız Mesut Hocam.
  • Idris
    3 hafta önce
    Emegine saglik
  • Hatice
    3 hafta önce
    Yine her zaman olduğu gibi çok güzel analızler Mesut hocam . Yazılarınızı keyifle okuyup bir sonrakini merakla bekliyorum. Ümmet bilincinin ülkece hepimizde oluşması duasıyla
  • Menife
    3 hafta önce
    Gerçekleri Kaleme Almışsın Mesut Hocam Eksik olma, Coğrafyamızda derin yaralar
  • YILDIRIM
    3 hafta önce
    Mesut Hocamızın bu elzem konu hakkındaki göstermiş olduğu hassasiyete teşekkür ediyorum. Hepimizin Ademoğlu olduğumuzu dünya nimetlerinin adalet ve eşitlik üzere dağıtılması gerektiğinin bilinmesini ve Hz. Peygamberimizin de veda hutbesinde buyurduğu üzere üstünlüğün yalnız takva da olduğu bilincinin anlaşılmasının lazım olduğu insanlığın hidayete ermesi için "neme gerek çiligin" terk edilmesini dilerim.
  • Apo demir
    3 hafta önce
    Kaleminize sağlık Mesut hocam , her yeni yazınızı büyük bir merakla bekliyoruz sağlıcakla Kalın