Ben bir süredir aynı sorunun peşindeyim: Bilgiye gerçekten özgürce ulaşabiliyor muyuz? Yoksa bize gösterilen bilgiler, yalnızca başkalarının izin verdiği kadar mı? Özellikle Gazze hakkında bir şey araştırmak istediğimde önüme çıkan kapılar bazen kapanıyor, bazen de beni yanlış bilgilerle dolu bir koridora sokuyor. Sanki bazı kütüphanelerin kapıları kilitlenmiş ve o anahtar hep başkalarının elinde.
Bugün Gazze’de yaşananları herkes biliyor gibi görünüyor ama aslında kimse tam olarak bilmiyor. Çünkü bilgi sansürleniyor. Sosyal medyada Filistin destekçisi hesaplar kapanıyor, bazı içerikler görünmez hale getiriliyor. Arama motorları, algoritmalar ve sosyal medya akışları bilgi akışını yönlendiriyor.
Batı merkezli medya organları Gazze’deki sivil ölümleri ya göstermiyor ya da çarpıtıyor. Bu bilgi manipülasyonu insanların neyi düşüneceğini de şekillendiriyor. Gazze’de akan kan bazen bir haber başlığı kadar basitleştiriliyor ve hızla unutturuluyor. Savaş yalnızca topraklarda değil; savaş, bilginin üzerinde de yaşanıyor.
Bugün bilgi akışını kontrol edenler, aslında dünyanın gerçek sahipleri. Google, Facebook, Twitter, Microsoft ve Amazon gibi dev şirketler, hangi bilginin görünür olacağına karar veriyor. Bu şirketler sayesinde savaş suçları örtbas edilebiliyor, hangi protestoların yayılacağı belirleniyor.
Bir teknoloji devinin sahibi Filistin haberlerinin yayılmasını istemediğinde, bu içerikler akıştan sessizce çıkarılıyor. İsrail’in askeri harcamalarına destek veren şirketler, imajlarını korumak için Gazze haberlerini görünmez kılabiliyor. Gerçekler karartıldığında halklar yanlış bilgilerle yönetiliyor. Artık doğru bilgiye ulaşmak, çoğu insan için neredeyse imkânsız.
Dünya nüfusunun binde birini bile oluşturmayan bu dev şirket sahipleri, bugün dünya servetinin yarısından fazlasına hükmediyor. Bu eşitsizlik yalnızca ekonomide değil, bilgiye erişimde de kendini gösteriyor. Zenginler istedikleri bilgiye hemen ulaşabilirken, yoksullar onlara sunulanlarla yetinmek zorunda kalıyor.
Gazze gibi yerlerde yaşanan acılar, çoğu zaman görmezden geliniyor. Sosyal medya ise, bazen çocukların çığlığını duyurmak yerine, bu çığlığı örten içerikleri ön plana çıkarıyor. Bilgiye hükmedenler, sesleri seçiyor.
Bu noktada Battlestar Galactica dizisi geliyor aklıma. İnsanlar kendi elleriyle Cylon adını verdikleri yapay zekâlar üretiyor. Başta insanlara hizmet eden bu varlıklar, zamanla bilinç kazanıyor ve insanlara isyan ediyor. Üstelik kendilerini Tanrı’nın seçilmiş ordusu olarak görüyorlar. Yaptıkları her şeyi kutsal bir görev olarak kabul ediyorlar.
Bu bana günümüzü düşündürüyor. İsrail’in bazı liderleri, Gazze’de işledikleri suçları Tevrat’tan alıntılarla meşrulaştırıyor. Tıpkı Cylonlar gibi, onlar da yaptıklarının ilahi bir emir olduğuna inanıyor.
Cylonlar, insanlardan kibir, açgözlülük ve şiddet dolu huyları öğreniyor. Zamanla bu kötü mirası büyütüyor ve insanlara karşı kullanıyor. Onlar, insanlığın aynası oluyor.
Yapay zekâya bilgiyi kim verirse, onun sesi daha gür çıkar. Eğer güçlüler kendi çıkarlarını öğretirse, yapay zekâ da onların çıkarlarını korur. Bugün sosyal medya ve arama motorları hangi bilginin yayılacağına karar veriyor. Gazze’de çocukların öldüğü bir haberi görmek için bazen onlarca sayfa aşağı inmek gerekiyor. Çünkü görünürlük güçlü olanın elinde.
Bilgi savaşları artık çok sessiz. Algoritmalar bu savaşın yeni silahı. Artık bir şeyin doğru olması yetmiyor; doğru bilginin görünür olması gerekiyor. Eğer doğru bilgi görünmezse, yalan galip geliyor.
Zenginler, bilgiye her kapıdan girebiliyor. Özel arşivlere, özel araştırmalara, dünyanın dört bir yanındaki kapalı kaynaklara erişebiliyorlar. Fakirler ise ancak halka açık, sınırlı bilgilere ulaşabiliyor. Savaşlarda bu eşitsizlik daha da derinleşiyor. Zenginler hikâyelerini dünyaya daha kolay anlatırken, yoksulların hikâyeleri duyulmuyor.
Gazze’de, Afrika’da, Asya’da yaşanan acılar genellikle sessiz kalıyor. Oysa Batı’daki en küçük bir olay, saniyeler içinde tüm dünyaya ulaşıyor. Bilgiye hükmedenler, hikâyeleri seçiyor.
Geçmişte insanlar bazı kütüphaneleri yaktı. Çünkü o bilgilerin kendilerine karşı bir silah olarak kullanıldığını düşündüler. Ellerine fırsat geçince, bilgiyi kontrol edenlerin elinden bu silahı almanın en kolay yolu, o kütüphaneleri yok etmekti. Çünkü bilgi, kötü ellerde bir zulüm aracına dönüşebilir.
Bugün kütüphaneler yanmıyor ama sanal kütüphanelerin kapıları kapalı. Bilgi kapıları sessizce kilitleniyor. Belirli güç odakları hangi bilginin ulaşılacağını, hangisinin yok edileceğini seçiyor. Biz internette arama yaparken, bazen kapalı bir kütüphanenin önünde olduğumuzu bile fark etmiyoruz.
Eğer güç elimde olsaydı, bu teknolojik altyapıyı yok ederdim. Çünkü bilmediğimiz bir silaha sahip olmak, hâlâ zayıf olmak demektir. O silah elimizde bile olsa, nasıl çalıştığını bilmediğimiz sürece bize hizmet etmez. Bilgi bilene hizmet eder. Bilmediğimiz bilgiyi taşıyor olmak, aslında bilginin bize değil, hâlâ başkasına ait olduğu anlamına gelir. Bazen en büyük tehlike, elimizde tuttuğumuzu sandığımız ama aslında yönetemediğimiz bir güçtür.
Yorumlar
Kalan Karakter: