Bir insanın inancını anlamlı kılan en önemli ölçü, ibadetlerinin onu nasıl bir ahlaka dönüştürdüğüdür. Namaz, oruç, zekât gibi ibadetler, kişiyi kötülüklerden ve haksızlıktan uzaklaştırmak için vardır. Kur’an-ı Kerim bu konuda açık bir ilke koyar: “Gerçekten namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebût Suresi, 45) Bu nedenle ibadet, sadece şeklen yerine getirilen bir görev değil, insanı yanlışlardan uzaklaştıran bir ahlak eğitimidir. Eğer ibadet, insanın davranışlarında bir değişim oluşturmuyorsa, o ibadet amacına ulaşmamış demektir.
Bazı insanlar, ibadetlerini yaparken şekilsel bir alışkanlığa kapılabilir. İmam Gazali bu durumu “aldatıcı dindarlık” olarak tanımlar. Çünkü böyle bir dindarlık, ibadeti Allah’a yakınlaşma aracı olmaktan çıkarır, onu sadece görev bilinciyle yapılan bir ritüel haline getirir. Bu durum psikolojideki bazı takıntı davranışlarına benzetilebilir. Örneğin, bir kişi evden çıkmadan önce defalarca kapıyı kontrol eder. Bunun gerçek bir faydası yoktur, sadece içsel bir rahatlama sağlar. Aynı şekilde, bazı insanlar da ibadeti ahlaki bir dönüşüm aracı olarak değil, vicdanlarını geçici olarak rahatlatan bir uygulama olarak görebilir. Oysa İslam, ibadeti sadece bireysel huzur için değil, toplumsal sorumluluğun da temeli olarak görür.
İbadet, bir tür “sigorta poliçesi” gibi görülmemelidir. Yani kişi, “Ben namazımı kılıyorum, orucumu tutuyorum, hacca gidiyorum; bu ibadetler beni zaten affettirir” anlayışıyla hareket edemez. Çünkü İslam’a göre ibadetler, insanın ahlakını güzelleştirmiyorsa, yaptığı ibadetler onu kurtarmaz.
Günümüzde sıkça görülen bir durumdur: Bir kişi namazında niyazında olabilir, oruç tutabilir, hacca gidip dönebilir ama aynı zamanda rüşvet alıyor, adam kayırıyor, torpil yapıyor ya da tanıdıkları aracılığıyla haksız bir şekilde makam ve mevki elde ediyorsa, bu davranışlar onun ibadetlerinin değerini ortadan kaldırır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurmuştur: “Nice oruç tutan vardır ki, orucundan kendisine açlıktan başka bir şey kalmaz. Nice namaz kılan vardır ki, namazından kendisine yorgunluktan başka bir şey kalmaz.” (İbn Mâce, Sıyâm, 21) Bu hadis, ibadetin amacının şekil değil, öz olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. İbadet, kötülüğü meşrulaştıran bir gerekçe haline geldiğinde, artık insanı Allah’a değil, kendi nefsine yaklaştırır.
İslam’ın ilk döneminde, yani Mekke yıllarında, vahyin temel konuları ibadetlerin ayrıntılarından çok toplumsal adalet ve ahlaki sorumluluk üzerine kurulmuştur. O dönemde Müslümanların ne bir devleti ne de siyasi gücü vardı. Buna rağmen Kur’an, yoksula yardım etmeyi, yetimi korumayı ve haksızlığa karşı durmayı emretmiştir. “Din gününü yalanlayan kimdir?” diye soran Mâûn Suresi, bu sorunun cevabını şöyle verir: “O, yetimi iter ve yoksulu doyurmaya teşvik etmez.” (Mâûn Suresi, 1–3) Bu ayet, imanın ölçüsünün sadece inanç beyanında değil, sosyal sorumlulukta da aranması gerektiğini gösterir.
İslam tarihinde adaletin, ibadetten ayrı bir konu olarak değil, ibadetin doğal bir sonucu olarak görüldüğünü gösteren birçok örnek vardır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), peygamber olmadan önce Mekke’deki zulme karşı kurulan “Hılfu’l-Fudûl” adlı erdemliler birliğine katılmıştır. Bu birlik, şehirde haksızlığa uğrayan yabancı tüccarların mallarını korumak amacıyla kurulmuştu. Katılımcılar şu sözle yemin etmişti: “Mekke’de birine haksızlık yapıldığı sürece, mazlumun hakkını zalimden alana kadar birlikte olacağız.” (İbn Hişam, es-Sîre, I/133) Peygamber Efendimiz yıllar sonra bu olayı hatırladığında, “Bugün de böyle bir topluluğa çağrılsam, yine katılırdım.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV/190) diyerek adaletin zamana ve statüye bağlı olmayan bir değer olduğunu vurgulamıştır.
Adalet, sadece devlet düzeniyle sağlanacak bir ilke değildir. Her birey, yaşadığı çevrede haksızlığa karşı durmakla yükümlüdür. Kur’an, insanın kendi menfaatine ters düşse bile adaleti gözetmesini emreder: “Ey iman edenler! Kendinizin, anne babanızın ve yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için adaleti ayakta tutan kimseler olun.” (Nisâ Suresi, 135) Bu ayet, adaletin inanan insan için tartışılmaz bir sorumluluk olduğunu ortaya koyar.
İbadet ile adalet arasındaki ilişki, İslam düşüncesinde çok net bir şekilde tanımlanmıştır. İbadet, Allah’a yönelişin ifadesidir; adalet ise bu yönelişin insan ilişkilerine yansımasıdır. Bir insanın Allah ile olan bağının sağlamlığı, onun insanlarla olan davranışlarında da görülür. Bu nedenle ibadet, kişiyi sadece Allah’a karşı sorumlu kılmaz, aynı zamanda topluma karşı da sorumluluk bilinci kazandırır.
Gerçek ibadet, insanı dürüst, merhametli ve adil kılar. Gösteriş için yapılan, toplumsal duyarlılıktan uzak ibadet ise sadece şekilsel bir eylemdir. Kur’an, amellerin değerini niyetle ölçer. Peygamber Efendimiz de “Ameller niyetlere göredir.” (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, 1) buyurarak bu gerçeği ifade etmiştir. Bu nedenle, ibadet eden kişi niyetini sürekli gözden geçirmeli ve yaptığı ibadetin hayatındaki ahlaki sonuçlarını sorgulamalıdır.
İbadet, insanı halktan uzaklaştırmak için değil, halkın sorunlarını fark ettirmek için vardır. Kul, Allah’a secde ederken aslında insana adaletle muamele etmeyi öğrenir. Namazın, orucun veya zekâtın amacı, bireyin kalbinde bir bilinç inşa etmektir. Bu bilinç, adaletin, dürüstlüğün ve merhametin kaynağıdır.
Sonuç olarak ibadet, sadece Allah’a yönelmenin değil, toplumsal adaletin de teminatıdır. Bir toplumun ibadet bilinci ne kadar güçlü olursa, adalet anlayışı da o kadar sağlam olur. Çünkü Allah’a karşı eğilen bir baş, insana karşı haksızlık yapmamalıdır. Kur’an’ın öğrettiği şekilde, ibadet insanı kötülükten alıkoymalı ve adaletli davranmaya yönlendirmelidir. Gerçek dindarlık, Allah’a secde eden kalbin insanlara adaletle yaklaşmasıdır.
 
                     
         
                             
                             
                             
                             
                             
                             
                             
                             
             
             
             
                             
                                 
                             
                                 
                             
                                 
                             
                                 
                             
                                 
                             
                                 
                             
                                 
                             
                                 
                             
                                 
                             
                                 
                             
                                 
                             
                                 
                             
                                 
                             
                                 
                             
                                 
                             
                                 
                             
                                 
                             
                                 
                                 
                                 
                                 
                                 
                                 
                                 
                                         
                                         
                                         
                                         
                                         
        
Yorumlar
Kalan Karakter: